Aşağıdaki bölümlerde ele alınacak diğer konular da şöyle. İkinci bölümde Yöneylem Araştırmasının Doğuşu ve Gelişimi anlatılacak. Üçüncü bölümde, YA'nın hala açıklık kazanmamış olan ``Anlamı, Konumu ve Kapsamına" bir çerçeve çizilmeye çalışılacak. Dördüncü bölümde çekirdek konu olan Türkiyede Yöneylem Araştırmasının başlayıp gelişmesi hikaye edilecek. Beşinci bölümde bu yazıda atlanamayacak bir konu, Yöneylem Araştırması üzerine yapılan eleştiri ve etkileri işlenmeye çalışılacak. Altıncı ve sonuncu bölümde de, kısaca, Yöneylem Araştırmasının Dünyada ve Türkiyedeki Geleceği hakkında tahmin ve yorumlar işlenecek.
Yöneylem Araştırması ikinci dünya savaşında yaratılan bilimsel uğraşlardan biri olarak oluştu. Bilim dalı demiyorum, Bilimsel Uğraş diyorum, çünkü başlangıçta bir bilimsel disiplin, bir bilim dalı hüviyetini kazanacağı belli değildi. Doğuşu zor durumda kalan insanın yaratıcılığının bir eseridir. Savaşın başlangıç yıllarında Alman hava saldırıları karşısında bunalan İngiliz toplumu, savunmasını daha etkin hale getirmek için, savaş yönetiminde bilimden, bilimsel araştırmadan yararlanmayı düşündü. Savaşta bilimden, bilimin eseri teknolojilerden yararlanma, örneğin yeni silahlar geliştirme, olagelmiş bir olgu, ama savaş yönetiminde bilimsel araştırmadan yararlanma daha önce hiç akla getirilememiş bir olay. Bu düşüncenin yaratıcısı, İngiliz bilim adamlari ile istişare halinde, silahlı kuvvetler komuta heyetidir\footnote{Bu düşünce, genel olarak, yönetim sorunlarının bilimsel araştırma yardımıyla çözümü düşüncesinin de orijinini oluşturmuş oldu.}.
Olay basitçe şöyle gelişmiş. Savaşın başlangıcı olan 1939 yılında, radar yeni geliştirilmiş bir alet; ışıksız bir ortamda dahi bir cismin varlığını ve yerini tespit edebiliyor. Komuta heyeti aletin bu kabiliyetini Alman uçaklarının gece saldırılarına karşı savunma harekatında kullanmak istiyor, fakat, ilk denemede, labaratuvarda çok iyi çalışan alet beklenen sonucu vermiyor. Çünkü, savaş {\it harekat} ortamı, kontrollu bir labaratuvar ortamına göre, çok daha karmaşık bir sistem. Radar'ın bu karmaşık sistem içinde etkin bir şekilde kullanılabilmesi için, önce bu sistemin işleyişinin anlaşılması, ve sonra da aletin etkin bir şekilde çalışmasını sağlayan bir alt sistemin geliştirilip bu sistemin içine monte edilmesi gerek. Karmaşık bir {\it harekat} sorunu bu, ve çözümü hakkında kurmayların hiç bir fikri yok. O zaman bilimsel araştırma yolu ile bu sorunun çözümü deneniyor, araştırma başarıyla sonuçlanıyor, ve bu araştırma sonucunda tasarımlanan sistem, savunma sisteminin etkinliğini iki üç katına çıkarıyor. Hikaye çok özet olarak bu\cite{crowther, dogrusoz1, closkey1}.
Burada bir ayrıntıya işaret etmekte yarar var. O da o zamanlar böyle bir sorunu çözecek bilimsel uzmanlık alanı olmadığı ve sistemin çok yönlü olduğu dikkate alınarak, araştırmanın, Nobel Ödüllü fizikçi P. M. S. Blackett önderliğinde, fizyologlar, genel ve teorik fizikçiler, astrofizikçiler, matematikçiler, topograflar ve subaylardan oluşan ve "Radar Operational Research Group" olarak anılan bir ekip tarafından yapılmış olduğu; yapılan araştırmaya da, doğal olarak, "Radar Operational Research" (Radar Harekat Araştırması) dendiği. (Böylece bilim dünyası ilk enterdisipliner araştırmaya imzasını atmış oluyor.) Sonradan bu faaliyet genellik kazanınca, "Radar" sözcüğü düşüyor, ve savaş süresince diğer {\it harekat} sorunlarını da kapsayan bu tür araştırmalara "Operational Research" (Harekat Araştırması) deniyor. Böylece de bu bilimsel araştırma faaliyetinin İngilizce adı olarak "Operational Research" yerleşmiş oluyor. Türkiyede bu araştırmaların başlamasına, aynen müttefik kuvvetlerde olduğu gibi, Türk Silahlı Kuvvetleri öncülük etmiş, ve bu araştırmalara "Harekat Araştırması" adı verilmiştir. Bu adın, sonradan, Yöneylem Araştırması (YA) olarak değiştirilişi aşağıda Bölüm 3'de açıklanacak.
İngiliz silahlı kuvvetlerindeki bu ilk çalısmanın başarısı, gerek askeri yöneticileri, gerek bu çalışmaları yapan bilimcileri heyecanlandırmış ve cesaretlendirmiş, ve faaliyetin savunma sisteminin bütün kesimlerine teşmil edilmesine yol açmıs. Savaşın sonlarına doğru İngiliz silahlı kuvvetlerinin bütün kesimlerinde, "Operational Research" birimlerinde calışan 120 kadar subay ve 365 kadar bilimcinin varlığı kaydedilmektedir \cite{dogrusoz1, closkey1} .
İngiliz silahlı kuvvetlerindeki bu gelişme müttefik silahlı kuvvetlerinde de hemen yankılanmış, ve A.B.D.'nin savaşa girişinin hemen ardından, Amerikan Silahlı Kuvvetlerinde de bir çok Yöneylem Araştırması grubu faaliyete başlamıştır. Savaşın sonlarında yalnız Hava Kuvvetlerindeki 26 grupta çalışanların sayısının 400 subay ve bilimciye ulaştığı kaydedilmektedir \cite{dogrusoz1, closkey1}.
Hemen savaştan sonra, YA faaliyetlerinin hızla sivil hayata, özellikle endüstriyel kurluşlara, intikal ettiğini görüyoruz. Yöneylem Araştırması, artık, sadece `savaş yönetimi' özeline değil `Yönetim' genel kapsamına maledilmektedir. Endüstriyel kuruluşlar arasındaki sıkı rekabet bu yayılmayı daha da hızlandıran tahrik edici bir etken olmuştur.
Bigisayarların gelişmesi de Yöneylem Araştırması faaliyetine yeni boyutlar getirdi. Bu aletlerin büyük hesaplama gücü evvelce hayal dahi edilemeyecek karmaşıklık ve hacimdeki hesaplamalara ve dolasyısıyla, böyle hesaplamaları gerektiren araştırmalara olanak sağlamakla YA'nın potansiyelini daha da genişletti.
Buraya kadar yapılan bu özet açıklama bu akımın yönetim sorunlarına bir bilimsel araştırma yaklaşımı (YA Yaklaşımı) olarak yerleştiğini kanıtlar. Bir bilimsel disiplin, bir meslek olarak oluşması için ise, bir öğretisi olmalı, öğretilebilirliği kanıtlanmalı ve buna benzer gerekli başka koşullar da oluşmalıydı. Bu da gerçekleşti; 50'lerden itibaren,
Tekrar anlam konusuna dönelim. Daha önce bu konuda geniş açıklamalarda bulunmuştuk \cite{dogrusoz1}, ancak bu yazının amacına uygun olarak bir kaç temel noktaya değinmek gerekecek. Kısa bir tanımlama ile hiç bir bilimsel disiplinin anlamını kapsamak mümkün değildir, ama daha önce yapılmış, olabildiğince iyi iki tanımla başlayabiliriz. ``British Operational Research Society" tarafından yapılan bir tanımın serbest bir çevirisi daha önce şöyle yapılmıştı
\cite{dogrusoz1}.
\begin{quotation}
Yöneylem Araştırması, insan, makina, para ve malzemeden oluşan,
endüstriyel,
ticari, resmi ve askeri sistemlerin yönetiminde
karşılaşılan problemlere modern bilimin saldırısı(attack)dır.
Belirgin yaklaşımı, sistemin, şans, ve risk ölçüsünü de içeren, ve
alternatif karar, strateji ve kontrolların sonuçlarını kestirip
karşılaştırmaya yarayan, bilimsel bir modelini geliştirmektir. Amacı,
yönetimin politika ve eylemlerini, bilimsel olarak, saptamasına yardımcı
olmaktır.
\end{quotation}
``Operations Research Society of America" tarafından önerilen, daha kısa fakat benzer bir tanımın serbest çevirisi ise şöyle: \begin{quotation} Yöneylem Araştırması, İnsan--Makina sistemlerinin, genellikle kısıtlı kaynakların tahsisini içeren koşullar altında, tasarımını ve işletilmesini en iyi bir şekilde yapmak için yapılan bilimsel araştırmadır. \end{quotation}
Baslangıçta, henüz bir statü kazanmadan önce, bu yeni araştırma uğraşına farklı elbiseler giydirilmeye çalışıldı. Örneğin, yapılan çalışmalarda {\it kaynakların etkin kullanımı ağırlık taşıdığı için}, bu bir {\it Uygulamalı İktisat}'tır dendi. Başka bir görüşle, çalışmalarda, {\it çok veri toplanıp analiz edildiği için}, bu bir {\it Uygulamalı İstatistik}'tir yakıştırması yapıldı; veya {\it matematik modeller kurup araştırma konusu probleme bu modellerden çözümler türetmek temel aşamalardan biri olduğu için} uygulamalı matematik gibi görüldü; daha da genel olarak, konu {\it insan ihtiyaçlarının karşılanmasında karşılaşılan sorunları çözen sistemler tasarımını amaçladığı için, yeni bir mühenidslik dalı} gibi algılandı v.b.. Bu yorumlar, bir anlamda, bütün bu alanları sentezleyen bir konu ile karşılaşıldığı imajını vermiyor mu? Ama yalnız bundan da ibaret değildi. Bu, bilimi insana hizmet için kullanmada, bu alanların hic birinde olmayan, değişik bir uygulama biçimi idi. Bu alanların hepsi ile ortak olan tarafı yöntemindeki {\it müspet bilim} boyutu idi, ama yönteme, ek olarak, önemli yeni iki boyut getirmişti:
Geleneksel olarak uygulanan bilimsel yönteme bu iki boyutun eklenmiş olması, YA'nın baslangıç yıllarındaki yaratıcılığının ve dramatik başarısının asıl temelini oluşturur\footnote{Ama daha sonraları, bazı meslek çevrelerinde bu iki boyut gözardı edilince, bir yozlaşma başladı. Bu konuya aşağıki bölümlerde tekrar döneceğiz.}.
Bütünleşik yaklaşım olarak da nitelenen sistem yaklaşımı gereği, sistemin bileşenleri arasındaki girift etkileşimden dolayı, bir parçaya ait bir problemin çözümü bile söz konusu olsa, sistemin bütününü ve de çevresini kale alma gereğini vurgular\footnote {Bu arada, ``problemi kapsayan sistemi çevresiyle birlikte bir bütün olarak incelemeyi öngören bu `{\bf sistemik}' düşünce tarzının, biyoloji, iktisat, psikoloji, sosyoloji gibi, karmaşık sistemleri konu alan, bilimsel disiplenlerde de benimsenmesi, bu disiplinlerde de önemli gelişmelere yol açmış olduğunu \cite{bertalanffy}" belirtmekte yarar görüyoruz.}. Aksi halde `kaş yapayım derken göz çıkarmak', yani bütüne zarar vermek olasıdır.
YA'nın konusu, yukarki iki tanımda da belirtildiği gibi, `insan, makina, para ve malzemeden' oluşan sistemler (organizasyonlar)dır. Bu beyan bir organizasyonun, bütün yönlerini anlatmaya yetmese de, bilimdeki hiç bir disiplinin (ihtisas alanının) bir organizasyonu anlamaya yetmeyeceğini acıkça belirtmeye yeter. Disiplinlerarası yaklaşım gereği bilimin, işte bu zorunlu ``bölük pörçük"lüğünden kaynaklanmaktadır; bir organizasyonun yönetiminde karşılaşılan sorunlara doğru bir teşhis koymak hiç bir ihtisas alanının harcı değildir; hatta meseleye bir ihtisas gözlüğü ile bakmak tamamen yanıltıcı bile olabilir. Bu konuda daha önce şu saptamayı yapmıştık\cite{dogrusoz1}.
\begin{quotation}
Farklı disiplinlere mensup kişiler farklı eğitimlerden geçmişler,
farklı yöntemler üzerinde beceri ve farklı biçimde düşünme
alışkanlıkları kazanmışlardır. Bir disiplinin mensubu, bir nesnenin
(sistemin) veya olayın belli yönlerini görme, fakat diğer yönlerini
önemsememe alışkanlığını kazanmıştır; bazı noktalara bakarken
göruşü çok keskin, fakat başka noktalara bakarken tamamen kördür.
Şu halde gerçek hayat sorunları üzerinde araştırma yaparken, mümkün
olan bütün görüş açılarını, yani farklı disiplinlere mensup bilim
adamlarını bir araya getirmek, sorunu displinlerarası bir ekiple incelemek
gerekir.
\end{quotation}
Buraya kadar yapılan açıklamalar bir sorun çözme araştırması {\it
doktrini}'ni belirler, ben buna {\bf YA Yaklaşımı} diyorum. Bu yaklaşım
disiplinlerarası bir yaklaşım olduğu için, tanım gereği, bir tek
meslek mensubu (Yöneylem Araştırmacı da dahil) tarafından yürütülen
bir uğraş değil, ama bir yöntemi var. Bu yöntem yukarda belirlenen
doktrin temeline dayalı aşağıdaki aşamalarla özetlenir.
Yöneylem araştırmacı eğitimi bu aşamaları kapsar, ve {\it Yöneylem Araştırması disiplini} (mesleği)'nin misyonu bu yöntemin etkin bir şekilde yürütülmesini sağlamaya dönük araştırmaları yapmaktır. Bu misyonun yürütülmesinde ilham kaynağı, doğal olarak, YA Yaklaşımıdır. Dolayısıyla, Yöneylem Araştırmacı, ayni zamanda, YA Yaklaşımı uygulamalarında yer almalıdır, ve tabiatıyla bu uygulamanın gereği olan enterdisipliner ekip içinde özel bir yeri vardır; YA yöntembilimi konusundaki uzmanlığı ve deneyimi dolayısıyla çalışmalara onemli katkısı olur.
Buna göre, Yöneylem Araştırmasını,
Şu halde {\it YA bir sosyal bilimdir}, ama yöntemi müspet
bilim yöntemidir, dolayısıyla hem sosyal bilim ve hem de müspet bilimdir.
Bu tespit, bir vakitler Cahit Arf hocamızın, ``YA'nın, sosyolojinin bir
pozitif bilime dönüstürülmesine dayanak teşkil edeceği" şeklindeki
saptamasını doğrular. Benzer sekilde, Herbert Alexander Simon da
{\sl The Sciences of the Artificial} kitabında\cite{simon} ``insanı içeren
yapay sistemlerin (organizasyoların) tasarım ve işletimine ilişkin
sorunların cozümündeki yaklasımların, şimdiye kadar, sadece
sistemlerin doğayla arakesitinde bilimsel, fakat insanla ilişkilerinde
bilimden yoksun olduğunu söylemekte" ve ``bu boşluğu YA'nın
dolduracağını ima etmektedir"\cite{simon, dogrusoz1}.
Daha önce yaptığımız bir çalışmada, Sosyal
Bilimleri, kategorik olarak, müspet bilimlerin dışında sayma
yanlışlığına karşı, bu tespiti şöylece genellemiştik
\cite{dogrusoz2}:
\begin{quotation}
Şimdiye dek bir bilimin ``müspet" veya ``menfi"(?) olduğu ayırımının,
uğraş alanı olarak ele alınan sistem türünün insanı içerip
içermediği ayırımına, yani konuya göre yapıldığı
analşılmaktadır. Halbuki ``müspet"
sözcüğünün anlamı dikkate alınınca, ayırımın bilimde
kullanınılan
yönteme ve bulgulardaki güvenilirlik ve gerçeklik derecesine göre
olması gerekir. Böylece, bilimin müspet olması veya olmaması, evrenin
hangi parçasını incelediğine değil, nasıl incelediğine ve nasıl
sonuçlara ulaştığına bağlıdır.
\end{quotation}
Bu incelememizde yaptığımız diğer bir tespit de, müspet bilim kavramının dayanağı olan {\bf positivisme} felsefesinin babası Auguste Comte'un öngörüsü. Sosyoloji deyiminin mucidi sayılan Comte'a göre ``sosyoloji bilimlerin zirvesidir, ve diğer bilimlerin, sosyal olayların açıklanmasına katkıda bulunduğu ölcüde varlıklarına gerek vardır. Diğer bilimler en karmaşık bilim olan sosyolojinin {\it positive} aşamaya ulaşmasına destek verirler. Bu süreçte, sosyoloji sonunda {\it positive} aşamaya ulaşacaktır". Sonuç olarak, ``sosyoloji, veya daha genel olarak, sosyal bilimler, müspet bilimin karşıtı değil, fakat konularının karmasıklığı nedeni ile müspet aşamaya en son ulaşacak olan bilimlerdir".
YA müspet bilim yöntemleri ile doğmuş bir sosyal bilim, yani doğduğu anda {\it positive} aşamaya ulaşmış bir sosyal bilim durumunda. Benzer şekilde, kullandıklari yönteme ve bulgularındaki güvenilirlik ve gerçeklik derecesine göre, Ekonometri, Sosyometri, Matematiksel Ekonomi gibi yüzyılımızda gelişmiş bilim dallarını da müspet aşamaya ulaşmış sosyal bilimler arasında sayabiliyoruz.
Son olarak, YA'nın kapsamı konusuna bir nebze değinelim. Dikkat edildi ise, YA konusu olabilecek sorun türleri hakkında ince bir ayırım yapılmadı. Tanımlarda da belirtildiği gibi her tür ``örgütlü sosyal sistemin" (insan--makina sisteminin), tasarım ve işletilmesinde karşılasılaşılabılecek her tür sorun YA kapsamındadır. Bu konuda ilginç bir anım YA'nin A.B.D.'deki yayılmasında önemli payı olan öncülerden biri R. L. Ackoff'un şu sözleri: ``I take the problems as they come" (araştırma taleplerinde problem ayırımı yapmadığı anlamında). Tabii bu beyanı YA Yaklaşımı için yapmaktadır. Kendisi YA Yaklaşımının üstadı olarak bilinir.
Türkiyede Yöneylem Araştırmasının 70'li yıllara kadar olan gelişimini, daha önce, oldukça ayrıntılı bir biçimde işlemiştik\cite{dogrusoz1}. Bu nedenle burada o döneme fazla bir yer ayırmayacağız. Ancak bu bölümün bütünlüğü açısından özet olarak bir kaç noktaya değinmek yerinde olur. Böylece burada daha çok üzerinde durulacak konu ondan sonraki gelişmeler ve YA'nın, son olarak, Türkiyede kazandığı nitelik.
Türkiyede Yöneylem Araştırmasının baslangıcı batıdakine çok benzer. İlk girişim Silahlı Kuvvetlerden geldi. Bunda Türkiyenin NATO üyesi olmasının rolü büyük. Teşkilatın iki büyük üyesi, USA ve UK, savaş yılları boyunca geliştirip sivil hayata intikal ettirdikleri, ve savaşın müttefikler tarafından kazanılmasında büyük rolü olduğu kabul edilen, bu yeni bilimsel araştırma türünün diğer üye ülkelerde de yayılıp gelişmesi için ön ayak oldular. Teşkilatın hem askeri ve hem de sivil kanadında fikrin yayılması için mekanizmalar oluşturuldu. Askeri kanatta ``Defence Research Group" (DRG) ve sivil kanatta da `` Advisory Panel on Operations Research" (APOR) bunlardan ikisi. Bu kuruluşların etkinlikleri ile ilgili olan Türk Silahlı Kuvvetleri personeli, fikri Genel Kurmay Başkanlığına getirdi, ve faaliyeti baslatıp geliştirdi; yıl 1956. Bu gelişmede kilit rolü oynayan Y. Mühendis Albay Fuat Uluğ'u rahmetle ve takdirle anıyoruz. Bu arada, bu süreçte, gerek silahlı kuvvetlere danışmanlık yaparak ve gerekse universitelerimizde konferanslar ve kısa kurslar vererek, geleceğin yöneylem araştırmacılarını konuya ısındırıp mesleğe kazandıran Dr. Glen D. Camp, Dr. Oscar A. Hoffman, Dr. E. W. Paxon ve Dr. pat Rivett'i de unutmamak gerek.
Sivil kesimde ilk ciddi faaliyet TÜBİTAK'da kurulan {\bf Yöneylem Araştırması Ünitesi} ile başlar. Ünite, 50'li yıllardaki tanıtım faaliyetinin yönlendirmesi sonucu, USA'da YA doktorası yapan ve bir eski İTÜ, Makina Fakültesi ürünü olan, Halim Doğrusöz Başkanlığında diğer bir makina mühendisi, bir tekstil mühendisi, bir işletmeci ve iki inşaat mühendisi kadrosuyla 1 Eylül 1965 günü işe başlar. İdeal bir enterdisipliner takım değildir, ama hep aynı tornadan çıkmış uzmanlar klübü olmasından iyidir. Proje pazarına çıktığımızda karşılaştığımız durum çok ilginçtir. İlk tepki ``{\it Kuruluşumuzda araştırma yapmayı gerektiren bir sorunumuz yoktur."} şeklinde oldu, ve daha sonra, {\it Buyurun, bizim kapımız, her zaman, bilim adamlarımıza açıktır; istediğiniz arastırmayı yapın}'a dönüştü. Sıra proje bütçesi konusuna gelince de, araştırma yapmanın para harcamayı gerektiren bir iş olmadığını ögrendik(?). Sonunda Sümerbank Genel Müdürü Şevket Davaslıgil 'agabeyimizden' o zamanın parasıyla 60.000 TL bütçeli ilk projemizi aldık. Bu hikayeyi biraz da karikatürize ederek anlatmamızın nedeni, o zamanlar, Türk Endüstrisinin araştırma anlayışı bakımından nerelerde olduğunu çarpıcı bir şekilde yansıtmak. Bu günlerde TÜBİTAK'da Cemil Arıkan'ın yürüttüğü ``Proje Pazari"ına üniversiteler, araştırma enstitüleri ve sanayiden yapılan toplam 354 proje önerisinin 1/3 den fazlasının sanayi kesiminden geldiğini düşününce sanayiimizin nereden nereye geldiğini görerek, göğsümüz kabarıyor.
Bu arada, terim değişikliği konusuna değinmek yerinde olur. İlk YA hareketi Silahlı Kuvvetlerde başladığı zaman ``Operations Research"ün, askeri bir deyim olarak, tam çevirisi ``Harekat Araştırması" olduğu için, faaliyetin adı ilkin ``harekat Araştırması" olarak konmuştu. Fakat sonraları `Harekat' kelimesinin Türkçe olmadığı ve daha önemlisi, askeri bir deyim olarak kullanılması nedeniyle, konunun yanlış olarak, yalnız askeri harekat'a özgü bir konu izlenimi verdiği gibi mülahazalarla, TÜBİTAK, {\bf Harekat Araştırması Ünitesi}'nin girşimiyle yapılan bir toplantıda, {\bf Yöneylem Araştırması}, mesleğin yeni adı olarak seçildi.
Olayın biraz ayrıntısına girmek ilginç olacak. TÜBİTAK, {\bf Harekat
Araştırması Ünitesi}'nin kuruluşundan bir süre sonra, Ünitenin genç
üyeleri mesleğin ve dolayısıyla Ünitenin adının değiştirilmesi
gerektiği düşüncesini ortaya attılar. Önerilerinin nedeni, `Harekat'
sözcüğünün
Bu toplantıdan sonra, bazı çevrelerde, HAREKAT ARAŞTIRMASI adı bir süre daha kullanıldı, ama {\bf Yöneylem Araştırması} adı, özellikle gençler tarafından sevildi, ve yerleşti. Yalnız, {\it yön ve eylem} sözcüklerinin sentezi ile oluşturulan bu masum terim, o yıllarda, bazı meslek dışı çevrelerde alerji yarattı (her halde {\it Yön} dergisine ve {\it öğrenci eylemleri}'ne duyulan antipatiden dolayı). Fakat gençler bu deyimi sevdi. Ayrıca, R. L. Ackoff'un Türkiye ziyaretlerinden birinde, kendisine deyimin anlamını anlattığımda, `harika' dedi, bu `İngilizcesinden çok daha iyi'; ve ekledi ``because, this means research on purposeful actions".
TÜBİTAK YA olayının hikayesini sonuçlandıralım. Ünitede yürütülen proje sayısı, zamanla, aralarında 12 Milyon TL bütçeli `Keban Proje Yönetimi Etüdü' projesi\footnote{Bu mikdar bu günkü TL cinsinden yaklaşık 260 Milyar TL'ye eşit. Ayni iş için yurt dışı bir kuruluşun 4 Milyon dolarlık talebi (yaklaşık 870 milyar TL) dikkate alınınca Ünitenin bu çalışmasıyla, sadece bu açıdan, ülkeye ne kazandırdığı ortaya çikar.} ile birlikte 5'e ve araştırıcı sayısı 20'lere yükseldi. Ünitede, kuşkusuz, YA Yaklaşımı, yani a)sistem yaklaşımı ve b)disiplinlerarası yaklasım, uygulanıyordu. Ancak 1973 yılında yanlış bir şey oldu. O ana kadar ODTÜ'de misafir birim olarak calışmakta olan Ünite, tam bir dinamizm kazanmışken, TÜBİTAK'ın Gebze Enstitüsüne taşındı. Unitenin Başkanı ile birlikte, tüm ODTÜ'lü yarım zamanlı araştırıcıları geride kaldı, ve Ünite bundan sonra hiç bir zaman kendine gelemedi. Bu olaydan sonra, geride kalanlar, aynı misyonu sürdürmek için {\bf ODTÜ, Sistem Bilimleri Araştırma Enstitüsü (SİBAREN)}'i kurdular, ve TÜBİTAK'ın {\bf Yöneylem Araştırması Ünitesi} ile başlamış olan hareketi uzun yıllar bu çatı altında sürdürdüler. Gerek TÜBİTAK'ın {\bf Yöneylem Araştırması Ünitesi} ve gerekse SİBAREN, ODTÜ'de gerçek enterdisipliner araştırma yapma olanağına sahipti, ve bu olanağı etkin biçimde kullandı. Yöneylem ve İstatistik, İşletme, Ekonomi, Kamu Yönetimi Bölümleri ile Makina, Elektrik, inşaat, bilgisayar ve endüstri Mühendisliği bölümlerinden akademik personel Ünitenin araştırmalarında görev aldılar.
Yazımızı, sivil kesimdeki YA faaliyeti olarak, yalnız TÜBİTAK ve ODTÜ çerçevesi ile sınırlamamızın iki nedeni var. Birincisi her iki hareketin başından itibaren içinde olmamız ve dolayısıyla yakından izleme olanağına sahip bulunmamız, ikincisi ise YA faaliyetini burada anlatıldığı biçimi ile (YA Yaklaşımı olarak örgütlü biçimde) yapan her hangi başka bir kuruluşun varlığından haberdar olmamamız. Tabiatıyla, bireysel olarak, belki bir iki asistanı ile birlikte, 'teorik' çalısmalar yapan akademisyen meslekdaşlarımızın varlığından haberimiz var. Onları, özellikle eğitim faaliyeti ile birlikte yürütülen disiplin içi (metodoloji geliştirme) çalışmaları, yani bir yaşanan problemin çözümüne dönük olmayan, çalışmalar olarak niteliyoruz. Bu tür araştırmalar, eğitim faaliyetinin başlaması ile birlikte hızla arttı. Bol mikdarda da yayım yapılmaya başlandı \cite{saatcioglu}, çünkü konu üzerinde eğitim görmüş öğretim üyelerinin hayalen araştırma konuları düşünebilecek temelleri vardı, ve bu gibi çalışmalar yaşanan gerçek problemler üzerinde yapılan araştırmaların sıkıntı ve zorluklarına maruz değildi, dolayısıyla kolaydı.
Endüstride, ta baştanberi YA'ya ilgi doğdu. Ancak, endüstrinin sorunlarını çözmeye dönük olarak, TÜBİTAK YA Ünitesi veya SİBAREN gibi araşatırma merkezlerinde yaptırılan araştırmalar dışında, her hangi bir örgütlü YA faaliyetine tanık olmadık.
Konu üzerindeki eğitim faaliyetleri hızla gelişti. kayıtlara göre, ilk dersin İTÜ, Makina Fakültesinde verilmiş olduğu anlaşılıyor. İkinci teşebbüs ODTÜ, Matematik Bölümünde 1964--65 ders yılında verilen 'Doğrusal Programlama' ve 'Dinamik Programlama' dersleridir. Asıl diplomaya dönük bir Yüksek Lisans programı ilk ODTÜ, Matematik Bölümünde, 1965--66 ders yılında TÜBİTAK YA Ünitesinin girişimiyle başlatıldı. Bunda amaç, hem böyle bir eğitim faaliyetinin bütün yönleri ile ülkeye kazandırılması ve hem de Ünite elemanlarının eğitimi idi. Bu program, diplomaya dönük ilk program olmuştur. Bunu izleyen yıllarda, ODTÜ'de cok yaygın ve hızlı bir gelişme gözlenmektedir. Universitenin diğer üç fakültesinde de programlara, gerek lisans ve gerekse lisans üstü dersler kondu. İlerleyen yıllardaki gelişmeler, bir {\bf Yöneylem ve İstatistik Bölümü} kurulması ile noktalandı.
ODTÜ ve ITÜ'deki bu gelişmelere paralel olarak, konu ile ilgili eğitim faaliyeti diğer universitelerde de hemen yaygınlaştı. İlk yıllarda konuyu programlarına dahil eden Yüksek Öğrenim Kurumlarımız arasında, kronolojik olarak, İstanbul Üniversitesi İşletme İktisadı Enstitüsü, daha sonra İşletme Fakültesi, Boğaziçi Üniversitesi, Hacettepe Universitesi İstatistik Bölümü, Ege Universitesi İktisadi ve Ticari İlimler Fakültesi, Ankara Üniversitesi Siyasal bilgiler Fakültesi, ve İktisadi ve İdari İlimler Akademilerinin büyük çoğunluğunu saymak gerek.
YA'nın bütün universitelerimizde kalıcı bir yer alması
YÖK'ün kuruluşu ile gerçekleşti\footnote{Ancak, ne gariptir, ki
ODTÜ'deki {\bf Yöneylem ve İstatistik Bölümü}'nü lağveden de YÖK
oldu.}. Halen
İstatistik, İşletme, Ekonometri, İnşaat ve Endüstri Mühendisliği
bölümlerinin, ve Ziraat Fakültelerinin programlarında YA kapsamındaki
konuları içeren dersler önemli birer yer tutmaktadır. Bunların
çoğunluğunun organizasyonel yapılarında, {\bf Yöneylem
Araştırması} Anabilim Dallarından birini
oluşturur. Endüstri Mühendisliği Bölümleri, temeli en köklü biçimde
{\bf Yöneylem Araştırması}'na dayanan bölümlerdir. Dolayısıyla,
Lisansüstü {\bf Yöneylem Araştırması} programları genellikle bu
bölümelerde Yürütülmektedir.
{\bf Yöneylem Araştırması}'nın Türkiyedeki gelişim hikayesini
sonuçlandırırken, önemli son konu olarak, YA'nın Türkiyedeki tek
meslek kuruluşu olan {\bf Türkiye Yöneylem Araştırması
Derneğinden}
söz etmek gerek. Bu, TÜBİTAK {\bf Yöneylem Araştırması
Ünitesi}'ni kurduğumuz 1965 yılından itibaren 10 yıl boyunca hiç
aklımıza gelmemiş olan bir konu idi (her halde araştırmalardan
başımızı kaldıramamıştık(?)). Ancak, Muhittin Oral, Türkiyeye
döner dönmez hemen bu işe de el attı (ve hiç hakkımız olmadığı
halde kılını bile kıpırdatmamış olan bizleri de kurucular listesine
koyup onurlandırarak), Derneği 1975'de kurdu. YA Derneği mesleğe önemli
katkılar yaptı. Özellikle o yıllarda örnek sayılabilecek
bir hareketi, Yıllık Bilimsel Kongreler geleneğini başlattı, ve
sürdürüyor. Diğer bir faaliyet de, zaman zaman kesintiye uğramasına
rağmen, zor olan bir işi, dergi yayımlama işini yürütmesi. Bu iki
önemli faaliyeti ile, Derneğimiz bizler ve YA ile ilgili diğer
profesyoneller arasında etkin bir iletişim görevini yerine getirmektdir.
{\bf Yöneylem Araştırması}, bir dünya savaşının kazanılmasında önemli rol oynamış bir hareketti\cite{crowther, closkey1}. Hatta ``eğer {\bf Yöneylem Araştırması} olmasa idi müttefiklerin savaşı belki de kazanmış olamayabileceklerini" söyleyenler bile var. Bu belki abartılı bir iddia, ama YA'sız savaşın daha uzun süreceği ve daha pahalıya (daha çok tahribata ve daha çok insanın ölümüne) mal olacağı kesindi. Öyle ise, insanlığın bu gibi kapsamlı diğer sorunlarının (ekonomik gelişme, enflasyonla mücadele, çevre sorunları v.b. gibi) cözümünde de bu derece etkili rolü olabilmeli idi, ama olmadı. Neden? Bazı ilgililer, 1970'lerdenberi bu sorunun yanıtını arıyor\cite{ackoff4, ackoff5,dogrusoz3,dogrusoz4}. Bu arayış içinde, YA'nın gelişmesinde bir vakitler öncülük etmiş olan bazı araştırmacılar, YA'nın ``artık ölmüş olduğunu ve kurtarılamayacağını" söylüyorlar, ve böylesi sert eleştirilerle mesleği terkederek başka söylemler (pardigmalar)\footnote{Cağımızın bilim filozoflarından T. S. Kuhn'un kullandığı bir deyim. Khun'a göre bilimde gelişmeler ``paradigm" olarak adlandırdıgı `Yönlendirici İlkeler'in işığında gelişen devrimlerle oluşur\cite{kuhn}.} altında yeni çıkış yolları arıyorlar\cite{ackoff4,ackoff5}. Bu yazının yazarı da, benzer özeleştirileri yapan bir YA'cı, ama mesleğin içinde kalarak yeni bir `paradigma' önermekte ve mesleğini bu paradigma altında icra etmekte\cite{dogrusoz3,dogrusoz4}.
Bu yazida bu özeleştirilerin hepsine yer vermeye imkan yok; gerek de yok. Ancak, bu Bölümün bundan sonraki kesimlerinde, YA'nın bu günkü durumuna açıklık kazandırmak açısından, bu özeleştiri ve önerilerin bir kaçına özlü olarak değineceğiz. Bu açıklamaya R. L. Ackoff'la başlamak en isabetli yol olacak, çünkü kendisi Amerikan Yöneylem Araştırması'nin gelişmesinde önde gelenlerden biri idi. Ackoff ``The Future of Operational Research is Past\cite{ackoff4}," başlıklı makalesine ``American Operations Research is dead even though it has yet to be burried" çümlesiyle başlamakta, ve bu sert beyandan sonra, Amerikan Yöneylem Araştırmasındaki yozlaşma ve düşüşten söz açarak şöyle devam etmekte:
\begin{quotation}
``I hold academic OR and the relevant professional societies primarily
responsible for this decline, and since I had a hand in initiating both,
I share this responsibility"\cite{ackoff4,dogrusoz3}.
\end{quotation}
Bu paragrafın devamının serbest bir çevirisini, önemi nedeniyle,
aşağıda veriyoruz.
\begin{quotation}
Amerikan Üniversitelerinde, Altmışlı yılların ortalarında, YA dersleri, mesleği hiç bir zaman icra etmemiş ( YA yaklasımını uygulamamış) öğretmenler tarafından verilir olmuştur. Bu öğretmenler ve öğrencileri ders kitabı ürünleri idiler. Uğraşları gerçekten söz eden, fakat gerçekle ilgisi olmayan (hayali), gerçek dünya sorunları üzerinde ``impure" araştırmalardı. Meslek kuruluşlarının kongreleri ve dergileri, derslikler gibi, düşlenen gerçeklerin soyutlamaları ile doluydu. Bunun sonucu olarak, YA, çalkantılı bir dünyada ortaya çıkan gerçek sorunları teşhis ve çözme kabiliyeti ile değil, matematik modelleri ve algoritmaları ile algılanır oldu. \end{quotation}
Ackoff, bu değerlendirmesinde, biraz da abartılı ve acımasız bir dille, ciddi bir yozlaşmadan söz etmektedir; mesleğin gereğine uygun biçimde icra edilmediğini, böylece de hiç bir etki ve değerinin kalmadığını vurgulamaktadır. Tocher, Radford ve Rosenhead ise, YA metodolojisi bu günkü durumu ile, doğru uygulansa bile, bu günkü çalkantılı ortamlarda yönetilmeye çalışılan organizasyonların dertlerine çare olmak bakımından yetersiz olduğunu belirtmektedirler\cite{radford,rosenhead,tocher}. Vurguladıkları nokta şudur:``YA'nin gücü ancak iyi tanımlanmış, veya tanimlanabilen, ve de gerekli veri ve bilgilerin emre amade olduğu hallerde karşılaşılan, sorunlara yeter, ki bunlar hiç de önemli değildir. Önemli sorunlar için ise, bu koşullar mevcut değildir".
Bu yazının sınırlarını aşmamak için, başkaları tarafından yapılan diğer eleştiri ve değerlendirmeleri atlıyoruz. Yukarda kısaca sözünü ettiklerimiz uygun ve yeterli bir örnek oluşturuyor. Bu eleştiriler konusunu, bütün meslek yaşamı boyunca, YA'yı hem icra etmiş (YA yaklaşımını uygulamış) hem de eğitim programlarında görev almış bir kişi olarak, gözlemlerimizi, değerlendirmelerimizi, ve teşhislerimizi, özlü biçimde dile getirerek sonuçlandıracağız.
Burada söyleyecegimiz önemli bir şey var. O da bu değerlendirmelerde teşhisin eksik olduğu. Bu değerlendirmeler sadece şikayetleri yani 'semptomları' dile getiriyor. Ackoff yozlaşmadan söz ediyor ve varlığını tespit ediyor, ama nedenlerine nüfuz etmiyor. Yozlaşmanın kaynağını YA programlarını yürütenlerin gerçek YA'dan uzak durmalarına bağlıyor, ama uzak durmalarının nedenlerine inmiyor. Bize göre bu kolaycılığın kaynağı bundan şikayet edenlerin ta kendileridir. Eğitim programlarını başlattıkları zaman kolayca öğretilebilir ve de somut olan şey o ana kadar geliştirilmiş matematik modeller ve çözüm algoritmaları idi. Dolayısıyla bunlar programların ağırlığını oluşturdu, ve işin özü olan YA yaklaşımının `Yöntembilimi' üçünçü bölümde belirtilmiş olan üç temel ilkesi ve beş aşamasıyla programlarda dikkat çekmeyecek bir köşeye sıkıştırıldı veya hiç yer bile almadı, çünkü bu konu daha cok spekülatif (felsefi) idi ve de sanatsal tarafı da vardı. Bu ise sofistike matematikle süslü modeller ve algoritmaları yanında öğrenciye de öğretmenine de hiç cazip gelmiyordu. Diğer yandan, YA yaklaşımını öğrenmek için `Yöntembilimi' sadece derslerde öğrenmek de yetmiyordu; gerçek sorunlar üzerinde uygulayıp deneyim kazanmak gerekiyordu. Bütün bunları programın içinde götürmek zahmetli bir işti. Gerçi bunu yapan ender okullar mevcuttu \footnote{TÜBİTAK'da başlayıp ODTÜ'de devam eden, ve yukarki bölümlerde kısaca açıklanmış olan, uygulama ve gelişmeler buna bir örnek oluşturur.}, ama konunun popülaritesi artınca, bir çok okul, modaya uyarak, yeterli bir temelleri olmadığı halde, YA eğitim programları başlattı. Bu programlarda, konuyu yukarda açıklanan bütün boyutları ve incelikleri ile hazmetmiş kadrolar olmayınca, işin kolayına kaçılarak, işe, sadece kitaplardan kolayca oğrenilebilecek matematik modellerin ve çozüm tekniklerinin kapsandığı dersler olarak girildi, ve çoğunluk böyle yüzeysel bir çerçevenin esiri oldu. İşte Ackoff'un 'Ders Kitabı Ürünü' dediği, ve ezici çoğunluğu oluşturan, öğretmen ve öğrencileri üreten süreç budur. Tabiatıyla, {\bf çoğunluğun iktidarı kanunu} işledi, ve böylece süreç yoz bir YA ile sonuçlandı.
Bizim bu konudaki değerlendirmelerimiz daha önce geniş bir şekilde dile getirilmişti \cite{dogrusoz5,dogrusoz3,dogrusoz4}. Ancak bu bölümdeki bütünlüğü sağlamak ve teşhisi tamamlamak için değerlendirme ve görüşlerimizi şöylece özetleyebiliriz. Bu özeti, YA'nın anlamı hakkında, yukarda açıkladığımız yoruma dayandıracağız. Bu yoruma göre YA'yı a) YA Yaklaşımı ve b) YA Disiplini gibi iki alt sistemden oluşan bir bilim sistemi olarak tanımlamıştık, veya öyle algılanması gerektiğini vurgulamıştık. Asıl yozlaşma YA Yaklaşımı'nin yitirilmesi ile başladı. Bunun da nedenlerinden biri, YA Disiplini'nin oluşup gelişmesi oldu (garip bir durum). Gerçekten, YA Profesyonelleri ortaya çıkınca YA uygulamaları adı ile yapılan gerçek sorunların çözümüne dönük araştırmaların coğu yalnız bu profesyoneller tarfından yapılır oldu. Bu ise {\bf Enterdisipliner Yaklaşım}'ın yok olması demekti. Öyle ya, artık {\bf Yöneylem Araştırması}'nın profesyonelleri vardı ve başkalarına ihtiyaç kalmamıştı. Tabiatıyla bazı çevrelerde gerçek anlamda YA Yaklaşımı hala yürürlükte idi (SIBAREN'de olduğu gibi), ama bunlar artık azınlıktaydılar. Bu süreçte artık {\bf Sistem Yaklaşımı}'nın da {\it kıymeti harbiyesi} kalmamıştı. Doğal olarak, YA profesyonelleri tek başlarına, sıstemın bütününü nasıl kavrayabilirlerdi ki?
Bu arada, profesyonellerin, gerçek sorunların çözümü için yaptığı işe YA Uygulaması veya Uygulamalı YA dendi. Yani bir de ``{\it Uygulamasız YA}"(?) vardı. ``{\it Uygulamasız YA}" ile uğraşanlar buna ``{\it teorik YA} veya {\it YA Teorisi}" diyorlar ve ekliyorlardı ``Biz teoriyi geliştiririz uygulayıcılar da uygular". Uygulamasız YA ile uğraşanların yaptıkları iş, genellikle, hayallerinde uydurdukları sorunları çözmek için kurdukları matematik modeller ve bunları çözmek için geliştirdikleri algoritmalar, veya eski modeller için geliştirdikleri yeni algoritmalardı. Biz buna {\it Bulmaca Çozme} işi diyoruz. Bulmaca çözenler genellikle akademisyen YA'cılardı. Akademisyenler hayatta kalabilmek için yayın yapmak zorunda idiler, ve bulmaca çözerek yayın yapmak kolaydı. Giderek ``{\it Uygulamasız YA}"cıların sayısı ezici çoğunluk oldu. Çünkü hemen hemen bütün universitelerde eğitim programları, ve bu programların ögretmen ihtiyacı vardı. Diğer yandan uygulamalara olan talep azaldı, çünkü müşterilerin, yani yöneticilerin, 60'lı yilların başındaki ilk heyecanları kalmamıştı, çünkü mevcut hali ile, YA Uygulamaları beklentilere cevap vermiyordu. Öyle ya bulmaca modelleri ve algoritmalarından hangi kapsamlı ve çetin soruna çözüm beklenebilirdi. Bu modeller ancak biraz sığazlama, biraz da zorlama ile bazı küçük ve önemsiz problemlerin çözümünde kullanılabiliyordu. Bunun için ise profesyonel YA'cı olmaya gerek yoktu.
Bu yozlaşmanın getirdiği en büyük kayıp yartıcılığın yitirilmesi
oldu. Halbuki, baslangıç yıllarında YA'nın asıl gücü
yaratıcılıgında idi, ve bunu a) enterdisipliner yaklaşım ve b) sistem
yaklaşımı
ilkelerinden, yani YA Yaklaşımından alıyordu.
YA Yaklaşımını yitirince sistem bütün gücünü yitirmiş oldu.
Biraz abartılı ve de mizahi bir üslupla yaptığımız bu değerlendirmeyi uzatmıyacağız; bu açıklamalar yozlaşmanın nedenlerine yeterli bir açıklık getiriyor sanırız. Şimdi biraz da, yozlaşmasaydı bile YA'nin yetersiz kalacağı ve geliştirilmeye muhtaç yönlerine değinmek istiyoruz. Bu değerlendirmeyi de daha önce geniş bir şekilde yapmıştık\cite{dogrusoz5,dogrusoz3, dogrusoz4}; şimdi fazla ayrıntıya girmeden, ana noktalarıyla vurgulayarak bu bölümün analizini tamamlayacağız. Değerlendirmeye şöyle başlamış ve devam etmiştik:
\begin{quotation}
Biz YA krizinin doğmasına neden olan faktörleri iki gruba ayırıyoruz:
a) YA'da yozlaşma olguları ve
b) YA Metodolojisinde beliren yetersizlikller.
\end{quotation}
Birinciyi enine boyuna yukarda işledik. Şimdi yetersizlikler konusuna gelelim:
Bütün bu yozlaşmaların ve yetersizliklerin temelinde YA'nın süjesi olan sistemlerin birer sosyal sistem olduğunun, yani içinde insanın bulunduğunun görmezden gelinmesi yatar. İste bundan dolayıdır, ki bu sistemlerin sorunlarının birer mekanik bulmaca gibi algılanması yanılgısına düşülmüştür. Buna göre YA'da önemli bir yetersizlik daha ortaya çıkmakta. O da böylesi sistemlerin davranışlarını anlamaya dayanak olabilecek bir teorinin geliştirilip oluşturulmuş olmaması; yani sözün kısası YA'nin bir sosyal bilim olduğunun görülmüş veya ciddiye alınmış olmaması.
Bu bölümde yapılan değerlendirmeleri, anlaşılacağı gibi, daha çok Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri kapsamında yapilmis olmakla birlikte, evrensel, yani YA'nın yer aldığı bütün ülkeler için geçerli sayabiliriz. Bu nedenle de bundan sonraki bölümde yapacağımız önerileri ve varacağımız sonuçları bunlara dayandıracağız.
Pek iyi, şimdi ne yapalım? İşi oluruna bırakıp, 1930'ların sonlarında başlayan, fakat sonraları, yukarda anlatılmış olan süreçle, yozlaştırılmış olan bu mucizevi hareketi tarihin sayfalarına mı gömelim?\footnote{Bu, halen YA etiketi ile yürüyüp giden hayal ürünü matematik modelleri ve algoritmalarını üreten sürecin yok olacağı anlamına gelmez. Bu modeller ve algoritmaları, büyük bir olasılıkla üretilmeye devam edilecek, ve bazıları değişik meslek mensubu profesyonellerin dikkatini çekebilecek ve işine de yarayabilecek. Fakat bu, artık, sosyal sistemlerin geniş kapsamlı sorunlarına çözüm umudu anlamındaki orijinal YA olmayacak. Bu olaya, sadece uygulamalı matematiğin bir parçası olarak bakılacaktır.} Bizce hayır; YA'nı içinde bulunduğu bu durumdan kurtarmak mümkündür. Yeter, ki soruna doğru bir teşhis koyup etkin bir çözüm yolu bulalım, ve yürütebilelim. Yukarki bölümde, sanırız, yeterli açıklıkta bir teşhis konmuş bulunuyor. Şimdi, çözüm önerilerinden bir kaçını, özet olarak, açıklamaya çalışacağız, ve ondan sonra kendi görüş ve önerimizi sunacağız. Bundan sonra da bunların tutma olasılığı ve etkileri hakkında tahminler yapmaya calışacağız.
Yukarki bölümde eleştirilerini özetlediğimiz K. J. Radford'un
önerisini, daha önce, kısaca şöyle özetlemiştik\cite{radford,
dogrusoz3, dogrusoz4}:
\begin{quotation}
K. J. Radford, YA Yaklaşımının, çalkantılı ortamlarda karar vermenin
bütün giriftliğini ve çok yönlülügünü kapsamadığını
vurgulayarak, gerçek karar vermenin bütün boyutlarını içerecek bir
karar veme süreci onermektedir, ... ve özet olarak söyle açıklanabilir.
Süreç YA modellerinin kapsayamadığı,
Stratejik analiz, genel olarak, her karar vericinin, diğer karar vericilerin eylem alternatifleri ve bunlar arasındaki seçimleri, ve sonuçları hakkındaki değerlendirmelerini tahmin etmesi, ve üçüncü aşama ise karar vericiler arasında müzakere ve pazarlıklar yoluyla ortak bir noktaya ve karara varılması sürecidir. \end{quotation}
Ikinci öneri olarak, bu konuda en çok düşünmüş ve yazmış eski bir YA'cı olan R. L. Ackoff'un önerisini özlü bir şekilde ele alalım \footnote{Ackoff, benim hocam, ABD'de YA'nın yayılmasında etkin ve hırslı bir öncülük etmiş bir bilim adamı ve filozof, YA'nın ABD'de yozlaştığını görerek\cite{ackoff4} mesleği 1970'lerin ortalarından itibaren terk etti.}\cite{ackoff5}. Konuyu fazla uzatmamak için, daha önce yaptığımız gibi asağıdaki şekilde özetleyeceğiz\cite{dogrusoz3, dogrusoz4}. Ackoff önerisinin anlatımına, Thomas S. Kuhn'un ``Bilimde gelişmeler ihtilallerle gerçekleşir, ve bunun ateşleyicisi de pardigmalardir\cite {kuhn}" tezinden hareket ederek giriyor. Bunu daha önce şoylece özetlemiştik:
\begin{quotation} R. L. Ackoff önerisine mevcut `paradigma' hakkındaki değerlendirme ve yorumu ile başlamakta, ve sonra karşıt paradigmas'ını önerip açıklamakta. Ackoff'a göre YA'nın mevcut paradigması ``predict and prepare" ilkesiyle ifade edilebilir. Yani Ackoff ``YA'nın yöntem ve yaklaşımları, gelecek hakkında tahminler yapıp tahmin edilen koşullarda en iyiyi elde etmenin yollarını aramaya dayanıyor" demektedir. Buna karşı onun önerdiği paradigma ise, onun ifadesi ile, ``... designing a desirable future and inventing ways of bringing it about"dır. Buna göre de, ``OR (YA) should replace its problem solving orientation by one that focuses on planning for and design of systems". Ackoff bu yönetim felsefesini ``idealized design" ve ``interactive planning" sloganlarıyla simgeleştirmekte, ve işleyiş biçimini üç ilkeye dayandırmakta. Bunları kısaca şöyle açıklayabiliriz:
Bu iki önerideki bazı benzerlikler dikkat çekicidir. Son olarak, bizim önerimize ve uygulamalarından elde edilen sonuçlara da kısaca değindikten sonra, YA'nin geleceği hakkında yorum ve tahminlerde bulunacağız. Önerimizi ve bazı sonuçlarını bundan önce ceşitli vesilelerle dile getirmiştik\cite{dogrusoz5,dogrusoz3,dogrusoz4}; şimdi bu yazının kapsamına yetecek ölçüde kısaltarak sunacağız. Bizim önerimizde de yukarda açıkladığımız önerilerle bazı benzerlikler bulacaksınız. Teşhislerimizde çakışan noktalar olduğuna göre bu çok doğal. Bizim önerimizin diğerlerinden ayrıldığı bırıncı nokta iki boyutlu olması:
Birinci boyuttaki amaçı gerçekleştirmek için önce bir yanlış
anlayışı, yani YA disiplini (mesleği) oluşunca artık YA
Yaklaşımına gerek kalmadığı yanılgısını düzeltmek gerek. YA
Mesleğinin misyonu ``YA Yaklaşımının yerini almak" değil``onun
etkinliğini artırmak" olarak formüle edilmeliydi. Bunun anlamı, YA'nin
temel amacı YA Yaklaşımının etkinliğini artırarak devam
ettirmesidir. Yani,
\begin {quotation} YA, önce bir yaklaşım ve sonra bundan kaynaklanan bir bilimsel disiplin olarak gelişmiştir; ve çok genel olarak, bilimi karar verme ve yönetime entegre etme ilkesine dayanır. Doğuş yıllarının geleneksel bilimine göre de, bunu uygulamada objektif olma ve sezgi yerine mantığa dayanma esas ilke olmuştur. Bunun uygulanış biçimi ise, karar vermede sezgi kullanmayı minimize edip mantık (yani matematik) kullanmayı maksimize etmek şeklinde algılanmıştır. Bu açıklamalara göre, halen yürürlükte olan {\it hakim} paradigmayı, bir tek cümle ile,
Bu yüzden coğu kez, ya model geçersiz ve yetersiz kalmakta, veya karar verici tarfından anlaşılmadığı için (veya, bilinç altında, duygusal olarak, yetki alanına tecavüz saydıgı icin), bir kenara itilmektedir. O zaman, karar vericiyi devre dışı bırakmayan, bilakis onun dahil olduğu, ve onun çevresinde işleyen karar verme süreçlerini esas alan düzenler kurmak, YA'nın temelini oluşturmalıdır. Bunu sağlamak için önerdiğimiz paradigma,
Bu paradigmanın olurluğu, son 15 yıldır uygulayabilmiş olmamızla kanıtlanmıştır. Ayrıca bu uygulamalar, bundan önceki 20 yıllık calışmalarımızdan çok daha iyi sonuçlar vermiştir.
Paradigma değişik biçimlerde yapılan çalışmalarda uygulanabilir. Nitekim son yılların gelişmelerinde yer alan {\it Decision Support System (DSS) akımı} bu paradigmanın izlerini taşımaktadır. Bizim uygulama biçimimizi aşağıda kısaca açıklayacağız. Ancak bundan önce bir kaç noktayı belirtmekte yarar görüyoruz. Şöyle, ki bu paradigma,
Paradigmanın, bizim öngördügümüz uygulama biçimi, ilk
kavramlaştırdığımız günlerde,
\begin {quotation}
Sözünü ettiğimiz sistemler, doğal olarak, karar vericileri içerir, ve
Son uygulamalarımızdan birinde, ilgili kuruluş, 9 ayda batma riskinden kurtulmuş, ve iki yil içinde \% 47 zarar durumundan \% 15 kar eder duruma gelmişti.
Bu faaliyetten biz de çok şey ögrendik. Kısaca özetlersek, öğrendiklerimiz şunlardı:
Yukarki inclemelerimizde YA'nın bozulan durumunu düzeltme çabalarını, özet olarak, dile getirmeye çalıstık. Dikkat edilirse bu yolda önerilen yaklaşımların ortak olan özelikleri var. Bu özelikleri şöylece özetleyebiliriz:
Bu, umit verici bir durum. Ayrıca bu kaygıları taşıyanların sayısı, henüz azınlıkta iseler de, az da değil. Ancak yukarki açıklamalarımızda, simgesel olarak, {\it ders kitabı ürünü} ve {\it bulmaca çözücü} olarak vasıflandırdığımız meslek mensupları hala ezici çoğunlukta. Eğer mevcut yozlaşmaları ve yetersizlikeri giderme kaygısını taşıyanların sayısı kritik bir kütleye ulaşırsa. YA'nin geleceği kurtuldu sayılır. Ancak diğerleri iktidarlarını sürdürürlerse, Ackoff'un dediği gibi ``YA artık ölmüş demektir". Bu takdirde, tabiatıyla söz konusu çoğunluk, bulmaca çözme faaliyetini sürdürecektir. Ama bu faaliyet artık, toplumların kapsamlı sorunlarına çare olma orijinal misyonunu taşıyan YA olmayacaktır. Buna başka bir ad bulmak gerek. Yanliş anlaşılmasın, yalniz matematik modeller ve algoritmalarını geliştiren bu faaliyetin ürünlerinin tümü yararsızdir demek istemiyoruz. Bunlarin bir bölümü (ama büyük bir bölümü değil) bazı diğer mesleklere mensup kimselerin dikkatlerini cekebilecek, ve onlara, küçük ve önemsiz bazı sorunlarını çö=zmede yarayışlı olabilecektir, aynen şimdi olduğu gibi. Ama bir ata sözümüzün dediği gibi, ``Çıkmayan candan ümit kesilmez". Belki bu yazıda açıklamış olduğumuz düzeltme önerileri yapanlar gibi meslektaşlar sabırlı cabalarını sürdür-urler de, orijininde bir toplumun savunma savaşı gibi önemli sorunlarının çözümüne katkıda bulunabilecek düzeyde bir güce sahip bir {\bf YÖNEYLEM ARAŞTIRMASI} hayatiyetini sürdürür.
\newpage
\begin{thebibliography}{99}
\bibitem{ackoff1} R.L. Ackoff (ed), {\sl Progress in Operations Research},
Vol.I, John Wiley and Sons, New York, 1961.
\bibitem{ackoff2} R.L. Ackoff, ``The Meaning, Scope, and Methods of
Operations Research," {\sl Progress in Operations Research}'de.
\bibitem{ackoff3} R.L. Ackoff, ve P. Rivett, {\sl A Manager's Guide to
Operations Research}, John Wiley and Sons, New York, 1963.
\bibitem{ackoff4} R.L. Ackoff, ``The Future of Operational Research is
Past," {\sl J. Opl. Res. Soc., Vol. 30,2}, 1979.
\bibitem{ackoff5} R.L. Ackoff, ``Resurecting the Future of Operational
Research, "{\sl J. Opl. Res. Soc., Vol. 30,3}, 1979.
\bibitem{benli} Ö. Benli, C. Dağlı, H. Doğrusöz, Ç. Güven, ve Ö.
Saatçioğlu, {\sl Yöneylem Araştırması Bildiriler 83}, TÜBİTAK, 1986.
\bibitem{bertalanffy} L. von Bertalanffy, {\sl General System Theory}, George
Braziller, 1968.
\bibitem{churchman} C. W. Churchman, R. L. Ackoff, ve E. L. Arnoff,
{\sl Itroduction to Operations Research}, John Wiley and Sons, New York,
1957.
\bibitem{CONDOR} Committee on the Next Decade in Operations Research
(CONDOR), ``Operations Research: the Next Decade," {\sl Oper. Res., 36,
619-637}, 1988.
\bibitem{crowther} J. G. Crowther, ve R. Whiddington, {\sl Science at War},
His Majesty's Stationary Office, London, 1947.
\bibitem{dogrusoz1} H. Doğrusöz, ``Türkiyede Yöneylen
Araştırması", {\sl Yöneylem Araştırması Bildiriler 75}'de, 1976.
\bibitem{dogrusoz2} H. Doğrusöz, {\sl Müspet Bilim Kavramının Anlamı
ve TÜBİTAK'ın Sosyal Bilimler Karşısındaki Durumu}, Çalışma Notu,
TÜBİTAK, 1978.
\bibitem{dogrusoz5} H. Doğrusöz, ``Türk toplumunda Yöneylem
Araştırması'nın Yeri, Rolü ve Gelişme Yönu," {\sl YA Dergisi}, Cilt I,
1, 1980.
\bibitem{dogrusoz3} H. Doğrusöz, ``Yöneylem Araştırması için Yeni
Paradigma Arayışları Üzerine", {\sl Yöneylem Araştırması
Bildiriler 83}'de, 1986.
\bibitem{dogrusoz4} H. Doğrusöz, ``Yöneylem Araştırmasında Yeni bir
Yön (Paradigma) Önerisi ve Uygulama Girişimleri," {\sl Yöneylem
Araştırması ve Endüstri Mühendisliği Bildiriler 90}'da, 1991.
\bibitem{closkey1} J. G. Mc Closkey F. H. Trefethen (eds), {\sl
Operations Research for Management, Vol. I.}, The John Hopkins Press,
Baltimore, 1954.
\bibitem{closkey2} J. G. Mc Closkey J. M. Coppinger (eds), {\sl
Operations Research for Management, Vol. II.}, The John Hopkins Press,
Baltimore, 1956.
\bibitem{erkip} N. Erkip, ve M. M. Köksalan, {\sl Yöneylem
Araştırması ve Endüstri Mühendisliği Bildiriler 90}, Yöneylem
Araştırması Derneği, 1991.
\bibitem{kuhn} T. S. Kuhn, {\sl The sturucture of Scientific Revelotions},
University of Chicago Press, Chicago, 1962.
\bibitem{oral} M. Oral, ve Ü. Çınar, {\sl Yöneylem Araştırması
Bildiriler 75}, TÜBİTAK, 1976.
\bibitem{radford} K. J. Radford, ``Decision Making in a Turbulent
Environment," J. Opl. Res. Soc., Vol. 30, 2, 1978.
\bibitem{rosenhead} J. Rosenhead, ``Operational Research in Health Services
Planning," Eur. J. Opl. Res., Vol. 2, 1978.
\bibitem{saatcioglu} Ö. Saatçioğlu, ``Cumhuriyetin 70. Yılında
Turkiye'de Yöneylem Araştırması," {\sl Cumhuriyetin 70. Yılında
Turkiye'de Bilim I}, TÜBİTAK, 1993.
\bibitem{simon} H. A. Simon, {\sl The Sciences of the Artificial}, The
M.I.T. Press, 1972.
\bibitem{tocher} K. D. Tocher, ``Systems Planning," Phil. Trans. R. Soc.
Lond., A 287, 1977.
\end{thebibliography}
\end{document}